Orta Çağ, birçok dönemle karşılaştırıldığında, bıraktığı izlerle şüphesiz en dikkat çeken zaman dilimlerinden biri. Peki içerisinde böylesine ilginç ayrıntılar barındıran bu dönemde, kadınların hayatı nasıldı?
Gündelik yaşam, giyim-kuşam, eğitim, evlilik ve dahası… Sizce Orta Çağ’daki kadınları, bugünün kadınlarından ayıran şeyler nelerdi?
“İyi ki o dönemde yaşamıyor muşum!” demeye hazırsanız, Karanlık Çağ’ın kadınları için hayatın nasıl aktığına bakalım.
Orta Çağ kadınlarının gündelik hayatı, bazı yönlerden şimdiki kadınların yaşamına benzerlik gösterse de bazı açılardan da oldukça sıra dışıydı.
Çoğu Orta Çağ insanı, geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlıyordu ve kadınlar da erkekler kadar bu işlerle meşgul olmaktaydı. Ayrıca kadınlar, çocuklarına okuma yazma öğretmekten mesuldü ve evin tüm işleri onların üzerindeydi.
Ancak dönem içerisinde, ev hanımlarının yanı sıra yazar, esnaf, iplikçi, kuyumcu, parşömenci, eldivenci ve ressam olanlar da vardı. Hatta Margery Kempe isimli bir kadın, mısır öğütmek için atları kullanarak bir bira fabrikası ve ardından bir at değirmeni işletmişti.
Ayrıca Orta Çağ’da kadınlar için eğitim, hiç yok değildi ancak bir hayli azınlıktaydı. Çünkü bu fırsata yalnızca soyluların ve dini tarikatlara mensup kadınların erişimi vardı. Bu eğitim de sadece okuma yazmadan ibaret değildi. Ev işleri ve dikiş nakış işlerini de bu sayede öğrenmeleri mümkündü.
Bu kadınların evlilik yaşı bir hayli düşüktü.
Bu dönemde soyun devamına büyük önem veren soyluların, 12 yaşından itibaren evlenmesi oldukça yaygındı ve küçük yaştaki kızlar, vekalet yoluyla yasal olarak nişanlanabilirdi. Evlenecek kişiler özellikle üst sınıf ailelerdense, eşlerini seçemezlerdi.
Batı’daki kadınlar, dilediği gibi seyahat edebiliyor ve ev dışında da çalışabiliyordu. Yani eve kapanma gibi bir durum söz konusu değildi. Seyahat edecek kadına, yollardaki çeşitli tehlikeler söz konusu olduğunda yalnız kalmaması adına erkek bir refakatçi verilirdi. Bu refakatçinin, kocaları olması da şart değildi.
Bu durumun yanı sıra Orta Çağ kadınlarının güzellik standartları da bugünle karşılaştırıldığında epey garipti.
Örneğin Fransız ve Flaman soylu kadınlar, alınlarındaki saçları bile isteyerek yolardı ve böylelikle sıra dışı bir görünüm kazanmayı amaç edinirlerdi.
Hristiyan kadınlar ise çoğunlukla saçlarının üzerine bir peçe takar veya başörtüsüne benzer bir biçimde ince ve estetik görünen bir kumaş parçası bağlardı. Söz konusu giyim kuşam olunca da bugünden farklı olan stilleri, dikkati büyük oranda çekiyordu.
O zamanlarda giysiler hâlâ oldukça sıradandı ve kadınlar, gecelik benzeri keten bir kıyafet giyerlerdi. O zamanlar iç çamaşırı giymek yaygın değildi ve pek kullanılmazdı. Genellikle bileklerine kadar uzun bir tunik ve onun üzerine başka bir elbise giyerlerdi. Kemerleri de asla eksik olmazdı.
Ayrıca o zamanın kıyafetlerinde herhangi bir cep bulunmazdı ve kadınlar da bellerine ipli bir çanta bağlardı. Yine manto, onların en yaygın kıyafetlerinden biriydi. Aslında bu ceketler, mantodan ziyade keçeleştirilmiş yün ve kürk tarzı malzemelerden oluştuğundan adeta bir pelerini andırıyordu.
Karanlık çağa dair oldukça merak edilen hijyen konusuna gelelim.
Orta Çağ sırasında kadınların duş alıp almadığı ya da alıyorsa ne sıklıkla aldığı, akıllara takılan en büyük sorulardan. O zamanlar duş alındığına dair herhangi bir kanıt bulunmamakta ancak varlıklı kesimin banyo, yoksul kesimin kova ve fırça kullandığı da bazı kaynaklarca doğrulanmış vaziyette. Bu doğrultuda nadiren banyo yapıldığını söylemek mümkün.
O dönemdeki yüksek doğum oranı, kadınların olması gerekene oranla çok daha az âdet döngüsü geçirdiği anlamına da geliyordu. Fakat az ya da çok olsa da bu durum, elbette kaçınılmazdı ve kadınlar, bulabildikleri her türlü bezleri ve özel emicilik sağlandığı bilinen bataklık yosunlarını bu amaç için kullanıyordu.
Elbette bu dönemde iz bırakmış kadınlar da vardı.
15. yüzyılda yaşadığı bilinen Fransız Jeanne d’Arc, Orta Çağ normlarına meydan okuyan bir kadın örneğiydi ve onun sayesinde VII. Charles, Fransa kralı olmuştu. Hatta Fransız ordusu, Jeanne’nin komutasıyla savaşa girmişti. Ancak belli bir süre sonra sapkınlıkla suçlandı ve bir kazığa bağlanarak yakıldı.
Ayrıca Christine de Pisan ve Julian of Norwich dönem içerisinde adı duyulan yazarlardandı ve kadın eşitliğinin güçlü savunucuları olduğu bilinirdi. Yine Jeanne de Montbaston’a ait bir kitabın sayfalarını da yukarıdaki görselde görmeniz mümkün.